Latest News
Everything thats going on at Enfold is collected here
Hey there! We are Enfold and we make really beautiful and amazing stuff.
This can be used to describe what you do, how you do it, & who you do it for.
ÖZEL BİR GENÇ İLE TANIŞMAYA HAZIR MISINIZ?
RöportajlarSizi Mehmet Furkan Akgün ile tanıştırmak istiyoruz. Furkan devlet memuru olarak çalışıyor ve ailesiyle yaşıyor. Görünürde sıradan bir hayatı var. Ama aslında o çok özel bir genç. Otizmli birey olan Furkan hayatını, yaşadıklarını ve iç dünyasını ÖÇED okurları için anlattı.
Otizmli olduğunu ilk ne zaman öğrendin Furkan? Tanıdan ne zaman haberin oldu?
Ben on birinci sınıfta öğrendim.
Sana kim söyledi?
Annem söyledi.
Ne hissettin otizmli olduğunu öğrenince?
Biraz yıkıldım. Biraz da bekliyor gibiydim sanki böyle bir şeyi. Annem beni yavaş yavaş alıştırıyordu. Çünkü sürekli otizme dair şeyler paylaşıyordu. Annem otizmle ilgili, özel çocuklarla ilgili sürekli paylaşımlar yapardı. Otizmli çocukları bana anlatır, otizmli birini gördü mü çok ağlardı. Beni meğerse hazırlamış o sürece.
Nasıl bir çocuktun? Arkadaşların var mıydı?
İlkokul birde ben çok eziliyordum. İkiden beşe kadar bu sefer ben çok kavgacı bir çocuk oldum. İlkokul öğretmenim vardı, insanlar ilkokul öğretmenini unutmaz derler, (babasına dönüyor) durumumu biliyor muydu o benim?
Baba: Biliyordu.
Beni polisle tehdit ettiği günü biliyorum. Bir arkadaşımla kavga etmiştim. Benim yanımda ona, “Bunu dedi karakola şikayet ediyorsun,” demişti. Bu beni çok etkiledi. Orta okulda çok iyi geçmedi. Arkadaşlarımla aram da güllük gülistanlık değildi.
Çoğu otizmli bireyde mecaz kavramı yok. Ama sen konuşurken kullanıyorsun.
Bende de eskiden yoktu.
Şimdi var mı? Zamanla gelişebiliyor mu?
Gelişebiliyor. Mesela ben küçükken masaya oturun diyorlardı ama sandalyeye oturuyorduk. Diyordum ki, bunda bir şey var. Zamanla bunları anlamaya başladım.
Hatırladığın takıntıların var mı?
Her yaptığım takıntı değil diye düşünüyorum. Normal insanların da çok takıntısı var. Takıntı mı bilmem ama dil öğrenmeye merakım var. Elime bir Hırvat parası geçmişti. Anneannem vermişti, Hırvatça öğrenmeye merak sardım ben de.
Kardeşin de bir ara otizm skalasındaymış. Sen kardeşinin durumunu nasıl görüyorsun?
Gayet iyi görüyorum.
Kardeşin yaramazlık yaptığı zaman otizmden yaptığını düşünüyor musun?
Kardeşim yaramaz değil. Bebekken yaramazdı. Her bebek bibi yaramazlık yapıyordu. Hatta otizm olduğu zaman annemle biz onun yaramazlık yapmasını istiyorduk ki diğer çocuklar gibi olsun. Anneme bir gün şaka yapmıştı. Kardeşim bir şey alacağım dedi, almadı. Sonra şaka yaptım dedi. Annem çok sevinmişti.
Sınıfta ya da mahallede arkadaşın var mıydı?
Mahallede vardı.
Beraber neler yapmaktan hoşlanırdınız?
Aslında pek bir şey yapamazdık. Ben epey yaramazdım. İlgi alanlarım farklıydı. Ben bilgisayar çok oynardım. Okulda başarılı mıydın? Değildim. İki de filan başarılıydım da… Sonrasında çok başarılı değildim.
İlkokul öğretmeninin tavrı yüzünden mi oldu acaba? Çünkü sen okumayı çok erken sökmüşsün kendi başına.
Gerek o, gerekse tembellik.
Ne kadar dürüstsün. Herkes bir bahane bulur ama tembelliğinden söz etmez. Kendini çok iyi ifade ediyorsun. Neden atipik otizmli olduğunu düşünüyorsun?
Annem öyle diyordu, babam öyle diyordu, bana konan teşhis öyleydi. Ben teşhisçilerin yalancısıyım.
İlaç kullanıyor musun?
Kullanıyorum.
PARİN YAKUPYAN SORUYOR…
Gayet güzel iletişim kurabiliyorsun, iletişimi sürdürüyorsun. Hangi sıkıntıların olduğu için kendini hala otizm skalasının içinde görüyorsun?
Normal iletişim ile ilgili bir şey söylemek istiyorum. Ben cenaze evine gitmiştim. Refik amca vefat etmişti. Babam tanır, onun cenaze evinde bana “Sen Erdemir’de mi çalışıyordun?” diye soruldu. Benim çok zoruma gitti. Çünkü orada ölen ne olursa olsun bir insan. O insanın yakınları bize yemek getiriyor, ben onları bile yiyemedim o insana saygımdan. Ölenin yakınları hizmet ederken yemek içime dokundu. Adamlar orda nereden geldin nereye gittin muhabbeti yapıyorlar. Bu insanlar normal, biz anormaliz. Ben anlamıyorum bunu.
Takıntıların var mı? Takıntılarla ilgili sıkıntı yaşıyor musun?
Eskiden takıntılarım daha fazlaydı. Şimdi azalmaya başladı. Aslında her yaptığımız takıntı değil, bu bir. Ben öyle düşünüyorum. İki, normal insanlarda da var takıntı. Ama biz yapınca hep göze batırıyor.
Ama ben şimdi mesela Garen’den yola çıkıyorum… Garen’in hayatını takıntıları yönetiyor. Sürekli o takıntıları düşünüyor. Elimde değil başka hiçbir şey düşünemiyorum diyor.
Peki, niye yaptığını anlamaya çalıştınız mı acaba?
“Ben takıyorum ki, benim o istediğim şey olsun,” diyor. Mesela şimdi ölüme kafayı taktı. Ölümsüzlüğü istiyor. Ve bununla ilgi de icat yapmak ve ölümsüzlüğü yenmek istiyor.
Yanlış anlamayın da hepimiz bir gün öleceğiz.
Ama Garen bunu kabul etmiyor. Ben ölmeyeceğim, ben ölümsüzlüğü icat edeceğim diyor. Bunları takıntı düzeyinde söylüyor ama. Bunu mesela ben Garen’e anlatamıyorum.
Ölmenin kötü bir şey olmadığını anlattınız mı?
Furkan Akgün’ün Kaleminden Kendi Hayatı…
Ben Mehmet Furkan Akgün. 01.12.1994 Ankara, Çubuk doğumluyum. 2.5 yaşında okumaya başladım. 4 yaşımda otizm tanısı aldım. Ondan sonra özel eğitim için Ankara’dan Ereğli’ye yazları gelip gittik annemle. Dedem normalde Aksaray’a yerleşecekti. Bizim için Ankara’da kaldı. 4 yaşımda anasınıfına başladım. 3 sene gittim. 2001 senesinde normalde ana sınıfına gidecektim. Bir hafta gittim de ama aklım ilkokula başlamaktaydı. Arkadaşlarımla oynamıyordum. O yüzden sonra annem beni 1. sınıfa kaydettirdi.
İlkokul 1. sınıfta çok zorlandım. 1-A sınıfındaydım. Öğretmenim kulağımı çekmişti. Bunun üzerine babam beni 1-B sınıfına verdi. 2. sınıfta okul değiştirdim. 2’den 5’e dek Atatürk İlkokulu’nda okudum. Bu sefer 1. sınıftaki ezilmemin aksine çok kavgacıydım. Ama öğretmenim otizmli olduğumu bildiği halde beni dövdüğü hatta polisle tehdit ettiği olmuştu. 6.sınıfta annem beni Cumhuriyet İlköğretim’e kaydettirdi. Burada öğretmen çocuğu olduğum için ne yapsam seni annene söyleyeceğim diyorlardı.
Öğretmen çocuğu olmanın çok zorluğu var. Sonra 7’de annem dersime girmedi ama bu sene daha da azdı bizim sınıf. Dershanede de beni çok alay konusu haline getirdiler. Bu sene 8. sınıfın ilk yarısının sonlarına doğru annem beni o sınıftan alıp 8-D’ye kaydettirdi. Gene annem giriyordu dersime. Sınava girip Anadolu Lisesi’ni kazandım. Fakat lise zamanı çok zorlu geçti. Daha ilk günü beni en yakın arkadaşım dahil çoğu kişi alay malzemesi yaptı.10.sınıfta alt sınıflar dahil herkes benimle alay etmeye başladı. Serviste bile hakarete maruz kalıyordum. Annem bunun üzerine Anadolu Lisesi sınavına girip benim okuluma tayin istedi. Ben kabul etmedim, annem kendi için daha iyi olacağını söyledi.
Ben istemedim ama annem kendi için geleceğini söylemeyince razı olmuş gibi göründüm. Benim için geldiğini 3 yıl sonra bir rehabilitasyon merkezinde söyleyince yıkıldım. Ama annemi o okulda tutmadılar. Bazı malum meseleler yüzünden itiraf ediyorum annemin gitmesi zararıma oldu. 11. sınıfta kardeşim doğdu. Bir de annem sürekli nereye gitse beni peşinden sürüklüyordu. Meğer otizmli olduğum içinmiş. Annemi daha iyi anlıyorum şimdi.10. sınıftayken psikologa gittik. Bana ilaç tavsiye etti ve bu çocuk çok zeki ben buna yetemiyorum demiş. 11. sınıfta otizmli olduğumu öğrendim. Her şey bundan sonra biraz kolaylaştı.
Dedem o sene vefat etti. Hayatımda büyük bir yıkım oldu.12. sınıfta üniversite sınavına girdim. Ereğli’de okumak istemiyordum, o sene ailem sırf Ereğli tutmadı diye göndermedi. Bir sonraki sene Ereğli tuttu. Tutmaz olaydı. Üniversiteyi araba almak kaydıyla Ereğli’de okuyacaktım. 1 sınıfı Ereğli’de okurum sonra araba alınca yatay geçiş yaparım dedim. Annem kabul etmedi, benim depresyon sürecim o gün başladı. Ben Ereğli’den gitmek istiyordum. Ailem beni anlamıyordu. Bir gün ağladım, annem de ağladı. Bunun otizmden kaynaklandığını düşündü. Oysa ki ortaokulu ve liseyi annemle beraber okumuştum bıkmıştım artık.
Bolu’daki doktora (Furkan burada daha önce gittiği doktorun adını veriyor) gene bir görüşme ayarlayıp ailecek gidelim dedim. Annem olur dedi. Psikologu aradığımda beni sürekli erteliyordu. Bir gün aradım, bir daha aradım, açmadı. Takriben o gün 30-40 kere aradım, açmadı. Ben konuşmak istemediğini anlamamıştım. Bu otizmden muhtemelen, sürekli aramam da öyle. Ama bu kadın otizm profesörü olmasına rağmen beni aradı, telefona annemi istedi. Anneme avazı çıktığı kadar bağırmış ve “Ben ona başka bir yerde oku mu diyeceğim?” demiş.
MİLLİYET-ENGELİ TOPLUM YARATIYOR
HaberlerOtizmli çocukların aileleri yasal olarak çocuklarına tanınan eğitim hakkının bazı okul yöneticileri tarafından yok sayılmasından yana dertli.
O aileler yaşadıkları sıkıntıları Milliyet’e anlattı. Otizmli oğlunun kaynaştırma eğitimiyle liseyi bitirmesini sağlayan Parin Yakupyan, aynı zamanda Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’nin de başkanı. Yakupyan, kendi deneyimleri ve mevcut duruma dair gözlemlerini şöyle anlattı: “Toplum olarak farklı olanı kabul etmeme ve yargılama eğilimimiz var. Sorunumuz okullardaki yöneticiler. Çocukları kabul etmiyorlar ve bunla ilgili herhangi bir yaptırım da yok. Aksaray’daki olay bir milat oldu. Birçok aile kaynaştırma hakkını bilmiyor.”
http://www.milliyet.com.tr/gundem/aileler-engeli-toplum-yaratiyor-6075164
ANNE BEBEK KULÜBÜ- Aksaray’da Otizmli Çocukların Yuhalanması
HaberlerÖncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum. Üniversite eğitimim babamın muhasebeci mesleğinden etkilenmem sebepli İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladım. Çekirdekten yetişme (ortaokul çağlarında babama yardım ederek öğrendim muhasebeyi) bir muhasebeci olarak başladığım meslek hayatım 18 yıl sürdü. Büyük tekstil firmalarında muhasebe ve finans müdürü olarak çalıştım.
2000 yılında çok istediğim bir hamilelik süreci sonrasında ikizlerimi aldım kucağıma. İkiz bebeklerim bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı ve anneliğin çok farklı ama bir o kadar da kutsal şeklini yaşattılar. Çocuklarımdan birine 2002 yılında “otizm” tanısı kondu. Şaşkınlık, reddetme , panik , korku , kaygı döneminden sonra (veya aynı anda dersem yanlış olmaz) yapılması gereken çok şeyin olduğunu fark ettim. Tüm profesyonel ve sosyal yaşamımı yeniden gözden geçirdim. Çünkü çocuğumu bu hayata hazırlamalıydım.
Çocuğum tanıyı aldıktan 5 yıl sonra alandaki eksiklikleri gördüm. 2007 yılında oğlumun eğitimcisi Selim Parlak ve eşim Garbis Yakupyan ile birlikte hem oğluma daha faydalı olmak, hem de tüm çocuklara daha iyi hizmet sunmak için Algı Özel Eğitim Merkezi’ni açtık. Halen açmış olduğumuz bu merkezde yöneticilik yapıyorum. Merkeze gelen ve görüştüğüm tüm ailelere en doğru bilgileri verebilmek için çeşitli eğitim, seminer ve kongrelere katıldım ve katılmaktayım. Çocuklara fayda sağlamak adına alandaki tüm gelişmeleri takip etmekteyim, etmekteyiz. 2012 yılında Amerika’da yaşayan BCBA Nükte Altkulaç süperviyonuyla Algı ABA Terapi Merkezi’ni açtık. Bu merkezde yoğun aile ve çocuk danışmanlığı yapmaktayız.
Ayrıca 2014 yılında Özel Çocuklar Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’ni (ÖÇED) kurduk. Bu derneğinde Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapıyorum. Kısacası hayatının neredeyse tümü özel eğitim olan biriyim.
Yazının tamamı Anne Bebek Kulübü’nde…
ANNE BEBEK KULÜBÜ
HaberlerÖzel çocuklar karantina günlerini nasıl geçiriyor? Özel çocukların aileleri hangi zorlukları yaşıyor? Otizmli ve down sendromlu çocuklar koronavirüs salgını nedeniyle hangi zorlukları yaşıyor? Algı ABA Terapi ve Çocuk Gelişim Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan yazdı…
Bir virüs salgını hayatımızda neleri değiştirdi?
Bir virüs salgını belki de ilk defa tüm dünyayı aynı anda kasıp kavurdu, duvarlar ardına itti, pencerelerimizden akan hayatı izlemek zorunda bıraktı. Ne zaman bitecek ne zaman sonlanacak diye hepimize bir biri ardına günleri kovalattı, kovalatmaya devam da ediyor.
Yazıyı okumak için:
Anne Bebek Kulübü
O BENİM DE ÇOCUĞUM
Haberler, YazılarÖÇED Başkanı Parin Yakupyan Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği tarafından hazırlanan ve yayınlanan O Benim de Çocuğum dergisine konuk oldu.
OTİZM ÜZERİNE KISA BİR YAZI…
Her ne kadar bu aralar gündemimiz korona virüs olsa da, evlerimize kapanmış olsak da, kimimiz için hayatın öncelikli gerçekleri değişmiyor.
Evlerimizden selamlamak zorunda kaldığımız bahar ile birlikte “Nisan” ayı kapımızda. Nisan, otizm farkındalık ayı olduğundan bu mücadelede yer alanlar için ayrı bir anlam ve öneme sahip.
Korona ve otizm… Bugün dünya üzerinde otizm görülme sıklığı koronadan çok daha yaygın. Elbette ikisi kıyaslanabilir olgular değil. Yine de her nisan ayında dünyayı maviye boyamaya çalışsak da, yıllardır katlanarak artan otizmin hiçbir zaman bir virüs kadar ilgi çekmemiş olması bizler için çok acı.
Ben yaklaşık 18 yıldır otizm farkındalığı için mücadele ediyorum. Otizmle ilk tanışmamdan yaklaşık 5 yıl sonra, sistemde bir farklılık oluşturmak ve insanların yalnız olmadığını hissettirmek adına bir eğitim merkezi açtım. Alana farklı bir bakış açısı getirmek, kaliteli hizmeti daha erişilebilir üretmek içindi bu girişimim.
O günden beri kurumumuzda eğitime başlayacak aileler ile görüşmeleri şahsen yapmaya gayret ediyorum. Nice hayatlar gördüm, nice hayallere şahit oldum. Yanaklar göz yaşları ile ıslanırken, dertlere şahit olurken, karşıma gelen aileler hep arayış içindeydi.
Bu yazımda sizlere biraz bu arayıştan ve ailelerin otizmle tanışma hikayesinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle ilk tanıyı aldıktan sonra insanlar kendilerini bir süre boşlukta hissediyorlar. Bir şok yaşıyorlar. Hemen ardından bir inkar ve reddetme evresi geliyor. Tanıya inanmıyorlar. Doktor doktor gezmeler başlıyor. Aslında baştaki bu bocalama sürecinde çocuğun bir önce eğitime başlaması gereken zamandan harcanıyor. Gezilen doktorlardan hep aynı cevabı alan aileler sonunda eğitime başlamaya karar veriyorlar.
Bu aşamada “Hangi kuruma gitmeliyiz?” diye düşünüyorlar. Çoğumuz için fikirlerine büyük önem verdiğimiz bir aile büyüğü yerine geçen internette danışılıyor. Böylece eğitim kurumları listeleyen aileler sonra her birini ziyaret etmeye başlıyorlar. Bize yapılan ziyaretlerde en sık karşılaştığım arayış sorusu “Ne zaman?” oluyor. Ne zaman sonlanacak otizm? Umutla bir mühlet almayı bekliyor aileler.
Kimseyi gereksiz bir şekilde ümitlendirmenin anlamı olmadığını düşünüyorum ve bu şekilde konuşuyorum danışanlarla. Otizmden tanısal anlamda çıkanlar var ama çocuklarımızın çok azı bu duruma erişebiliyor. O yüzden öncelikle amacımız otizmi bitirmekten ziyade ailenin ve çocuğun yaşam kalitesini artırmak ve otizme rağmen bağımsız yaşam becerilerini kazandırmak olmalı. Bunun için de faydası bilimsel olarak kanıtlanmış tek ve etkin yöntem yoğun eğitim.
Oğluma otizm teşhisi konulduğunda, yani bundan neredeyse yirmi yıl önce ben bu gerçeğin bu kadar farkında değildim. Onun hamur gibi yoğrulabileceği en kıymetli yıllarında sadece bize tavsiye edilen kadar eğitim aldırdım. Şu an bildiklerimi o zaman bilseydim, oğlumun hayatında neler değişebilirdim diye sık sık düşünüyorum. Bu yüzden ailelere gücünüz yettiğince çocuğunuza özel eğitim aldırın, hiç olmazsa evde bu eğitimleri tekrarlamaya çalışın diyorum.
Bu sayede otizm tanısından çıkmak mümkün mü? Hayır. Çünkü her bireyin otizmden etkilenme biçimi aynı şekilde olmuyor. Her aile farklı bir kültürün ürünü ve her ailede yetişen çocuk da farklı bir dünya… Otizm geniş bir şemsiye ve biz adına “Otizm Spektrum Bozukluğu” diyoruz. Otizmden etkilenen bireyler de bu şemsiyenin altında bir damla. Otizm tanılı iki çocuk düşünün, aynı eğitimi alıyor olsun. Fakat biri diğerinden daha hızlı ilerleme kaydediyor. İşte bu noktada karamsarlığa kapılmak ve eğitimden vazgeçmek ailelerimizin yapabileceği en büyük hatalardan biri oluyor. Lütfen çocuklarımızı başka bireyler ile kıyaslayarak ona haksızlık etmeyelim.
Biz aileler bir an önce otizmden sıyrılmaya çalışırken, hedefimize ulaşmakta sabırsızlanırken etrafımız tuzaklarla dolu oluyor. Çok üzücüdür ki, başkalarının acılarını kazanca dönüştürmeye çalışanlar var. Mesele evlat olunca, umudun diri tutulmaya çalışıldığı yerlerde ailelerimiz suiistimal edilebiliyor. Umut tacirleri mucize çözümler sunuyor. Maddi ve manevi olarak aileler ciddi kayıplar yaşayabiliyorlar. Bu alanda bunca yıl bulunmuş biri olarak otizme mucize bir çözüm olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Otizmde en önemli husus güven aslında. Aileler güvendikleri bir kurumda eğitime başladıktan sonra, uzman desteği ile süreçlerini ilerletsinler ve bunun bir ekip işi olduğunu unutmasınlar. Bu ekibe çocuğun hayatına dokunan herkesin dahil edilmesi gerekir. Ailesiyle, okuldaki öğretmeniyle, ergoterapistiyle, okul öncecisiyle, çocuk gelişimcisiyle, psikoloğuyla, dil terapistiyle tam bir ekip işidir özel eğitim. Hiçbiri diğerinden üstün değildir. Sadece çocuğun ihtiyaçlarına göre farklı alanların önceliği olabilir. Bu ekip bir koro misali koordineli hareket etmelidir.
Benim bu çalışmalarda en önemli önceliklerimden biri her ailenin kendi korosunu oluşturması için destek vermek. Bir aileye, bir çocuğa daha fayda sağlayabilmeyi umut ederek 18 yıldır mücadele ediyorum. Nefesimin yettiği yere kadar da çocuklarımız ve ailelerimiz için mücadele etmeye devam edeceğim.
Sadece özel eğitimde değil, hayatın her alanında çocuklarımızın desteğe ihtiyacı var. Yaşadığımız en büyük sorun toplumun önyargısı. Toplumun farklılıklara gösterdiği anlayışsızlıklardan bizler de nasibimizi alıyoruz ve çocuklarımızın gelişiminde büyük sorunlar yaşıyoruz. Çocuklarımızı dışlayan; otobüs halkı, market kuyruğundaki sabırsız müşteri, okulda istemeyen öğretmen, çocuğunun sınıfında istemeyen veli, apartmanda sese tahammülü olmayan komşu; hepsi bu mücadelede işimizi çok zorlaştırıyor. İçe dönüş anlamına gelen otizm; sosyalleşme ile aşılacakken en büyük engellemeyi de toplum bireyleriyle yaşıyor olmamız inanın çok acı. Bir kurum yöneticisi, bir anne ve bir STK temsilcisi olarak söyleyebilirim ki, bunu aşmak için toplumdaki her bireyin bizim için yapabileceği bir şey var.
Yaşadığımız bu olağan üstü günlerin, birbirimizi daha iyi anlamak ve dayanışmamızı arttırmak için bir fırsat doğurabileceğine inanmak istiyorum. Nice umut dolu “Nisan”ları, baharları birlikte karşılayacağız, çocuklarımızın haklarının verilmiş olduğu, ailelerimizin kafalarında “Benden sonra ne olacak” sorusunun olmadığı…
O günlere kavuşana kadar eğitimle dolu, mücadele ile yoğrulmuş, umutla harmanlanmış “an”larınız bol olsun.
Sağlıcakla kalın…
SÖZCÜ GAZETESİ
HaberlerTürkiye Otizm Anneleri Topluluğu, Türkiye’de hem otizmli ailelerin hem de özel gereksinimli çocukların ailelerinin pandemi döneminde yaşadığı sıkıntıyı gözler önüne sermek için 17-20 Eylül tarihleri arasında internet üzerinden anket çalışması yaptı. Türkiye Otizm Anneleri Topluluğu tarafından gerçekleştirilen anket çalışmasına İzmir, Ankara, Erzurum ve Van gibi birçok ilden otizmli çocuğu bulunan 1084, özel gereksinimli çocuğu bulunan 99 olmak üzere toplam 1183 kişi katıldı.
Ankette yer alan “Yüz yüze eğitim başlasın mı?” sorusuna 84 kişi ‘Evet’ cevabı verirken, yüzde 16’sı ‘Hayır’ cevabı verdi. ‘Okullar açıldığında çocuğunuzu okula gönderecek misiniz?’ sorusuna ise yüzde 83’ü ‘Evet’, yüzde 17’si ise ‘Hayır’ cevabı verdi.
Yapılan anket çalışmasında otizmli ve özel gereksinimli çocukları bulunan ailelerin, gerekli tedbirler alınarak çocuklarının okula gitmesi talebi ortaya çıktı.
“EĞİTİM ÇOCUKLARIMIZ İÇİN HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR”
Türkiye genelinde gerçekleştirilen anket çalışmasının içinde olan 20 yaşında bir otizmli annesi olan Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan, SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada, eğitimin kendi çocukları için hayati önem taşıdığını ifade etti.
Yakupyan açıklamasında, “Otizmli ve engelli bireylerin aileleri çok zor durumda” cümlesiyle başlayan derneğin yönetim kurulu başkanı Parin Yakupyan, “Otizmli ve özel gereksinimli çocuklarımız ile aileleri pandemi sürecinden beri evdeler. Özel gereksinimli çocuklarımız için eğitim, diğer normal çocuklarımıza göre daha fazla hayati önem taşıyor. Pandemiden dolayı evde kalan özel gereksinimli çocuklarımızda aradaki makas her geçen gün artıyor. Kendi yaşıtlarındaki çocuklarla eşit mesafede olması ve hem de hayati becerilerin kazandırılması konusunda eğitim hem otizmli hem de özel gereksinimli çocuklarımız için çok önemli. Bu çocuklarımız evde bulundukları sürece ciddi kayıplara uğradılar. Davranış problemleri arttı. Ailelerimiz ise inanılmaz zor günler yaşıyorlar” ifadelerini kullandı.
“AİLELERİN HAYALLERİ YIKILDI”
Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un özel eğitim uygulama okullarının 21 Eylül’de açılacağına yönelik açıklamada bulunduğunu ancak 21 Eylül’de sadece özel eğitim uygulama okullarının 1’inci kademelerinin açıldığını ifade eden dernek başkanı Parin Yakupyan, ailelerin hayallerini yıkıldığını dile getirdi.
Kaynak: Sözcü Gazetesi
https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/aileler-otizmli-cocuklari-icin-yuz-yuze-egitim-istiyor/