Latest News
Everything thats going on at Enfold is collected here
Hey there! We are Enfold and we make really beautiful and amazing stuff.
This can be used to describe what you do, how you do it, & who you do it for.
İTÜ Öğrencileriyle Otizm Farkındalığı için Buluştuk!
EtkinliklerOtizmli çocuklar ile etkinlik yapmak istediklerini belirterek bizimle iletişime geçen İstanbul Teknik Üniversitesi Gönüllülük Kulübü öğrencileriyle bir araya geldik. Etkinlik öncesinde otizmli bireylerle iletişim kurma konusundaki verdiğimiz seminerimiz yoğun ilgi ve aktif katılımla gerçekleşti.
Dernek Başkanımız Parin Yakupyan, bir STK temsilcisi ve aynı zamanda otizmli bir bireyin annesi olarak, otizmle ilgili birebir deneyimlerini ve gözlemlerini paylaştı. Paylaşımlarıyla, katılımcılara otizmi daha yakından anlamaları için ilham verdi.
ABA Program Süpervizörü Uzman Psikolog İsmail Bıyıklı, “Otizmli Bireyler ile İletişim” başlıklı sunumuyla, etkinlik süresince dikkat edilmesi gereken noktaları ve çalışmanın daha verimli geçmesi için uygulanabilecek yöntemleri anlattı.
Bu anlamlı buluşmada bizi ağırlayan ve yüksek sosyal sorumluluk bilinci sergileyen İTÜ Gönüllülük Kulübü öğrencilerine yürekten teşekkür ederiz! Birlikte daha bilinçli bir toplum için adımlar atmaktan mutluluk duyuyoruz.
Ne İlgisi Var Bakımevleri ile Özel Eğitimin? Çok!
YazılarÖÇED Başkanı Parin Yakupyan: “Eğer özel gereksinimli bir evladınız yoksa otizmli bireylerin bakımevinde yaşaması fikrini kolayca kabul edebilirsiniz. Ancak, özel gereksinimli çocuğu olan biri için sosyal medyada, gazetelerde veya televizyonda karşılaşılan bakım evlerindeki kötü muamele haberleri yıkıcıdır. O ihtimali aklınızdan bile geçirmek istemezsiniz. Peki, ne yapmalı? Bakımevlerinin durumu düzeltilmeli mi? Mutlaka! Ama bundan önce, en azından biz sağken ve sağlıklıyken çocuklarımızın bakımevlerinde yaşamak durumunda kalmaması için alabileceğimiz önlemleri konuşmalıyız.”
Özel eğitim ile tanıştığımız o ilk günler… Ailelerin beklentileri genelde çok benzer. İsterseniz gelin ilk tanı anından itibaren bu sürece birlikte bakalım, otizmli çocuğumuz yetişkin olduğunda o güne kadar almış olduğu özel eğitim onun için, bizim için ve devlet için ne anlama geliyor göz atalım.
İlk Tanı Şoku ve “Bu Bizim Başımıza Gelmiş olamaz” Hissi
Çocuklarına otizm tanısı konulduğunda ebeveynler genellikle büyük bir şok yaşar. Bu durum, çoğu zaman otizmi ilk kez duymaları ve belirsizlikle karşılaşmalarıyla başlar. Şokla başlayan bu süreç, çaresizlik duygularını da beraberinde getirir. Ebeveynler, bu ilk tanışma evresinde hem duygusal hem de zihinsel bir yolculuğa çıkar. Şokun ardından gelen inkar aşamasında, birçok aile “Bu bizim başımıza gelmiş olamaz” düşüncesiyle baş başa kalır. Ancak zamanla gerçeklerle yüzleşmek kaçınılmaz hale gelir.
Bu ilk evrelerin atlatılması zor olabilir ancak bu süreci aşmak hayati derecede önemlidir. Eğer bu aşamalara takılıp kalınırsa, zaman hızla geçer ve çocuk, desteklerden en verimli şekilde yararlanabileceği altın yıllarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Dolayısıyla, erken dönemde durumu kabullenmek ve harekete geçmek, hem çocuğun gelişimi hem de ailenin psikolojik sağlamlığı için büyük önem taşır. Bu süreçte alınan profesyonel destekler, ailenin süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetmesine yardımcı olur.
Unutulmamalıdır ki tanı, bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Otizmle birlikte çıkılacak uzun bir yolculuğun ilk adımıdır. Tanıyı sadece annenin ya da babanın değil, her iki ebeveynin de birlikte kabul etmesi, çocuğun gelişimi için gerekli adımların daha hızlı atılmasını sağlar. Kabullenme, ne kadar erken gerçekleşirse, çocuğun ihtiyaç duyduğu desteklerin sağlanması ve gelişiminin en iyi şekilde desteklenmesi o kadar hızlı ve etkili olacaktır.
Otizm tanısı, çocuğunuzun hayatında bir engel değil, bir rehber olmalıdır. Tanı, hiçbir zaman çocuğunuzun önüne geçmemeli aksine, onun gelişimi için bir yol haritası oluşturmalıdır. Gelgelelim, bunları yapmak elbette yazmak kadar kolay değil.
Garen’e otizm tanısı konulduğunda, başlangıçta ben de birçok annenin yaptığı gibi “Bu durumu aşacağız” diye düşündüm. Eğer çok gayret edersek, başaracağımıza dair bir inancım vardı. Hemen özel eğitime başladık, ilk başta haftada iki gün gidiyorduk. Eğitimcimin her seans sonrası not ettiği hedef becerileri günlük yaşamda uygulamaya çalışıyordum. Eğitimcilerle işbirliği yapma çabası içindeydim, ancak her zaman planlara birebir uymak mümkün olmuyordu. Garen’in tepkileri oluyordu ve bunların üstesinden gelmek biraz zaman aldı. Benim de değişmem ve dönüşmem gerekti. Davranışsal çalışmaları yapmak bazen zorlayıcı olsa da, eğitimcime ve oğluma her zaman güvendim. Onların söylediklerini ve gösterdiklerini sürekli uygulamaya özen gösterdim. Çok ilerleme kaydetsek de, bir noktadan sonra kabullenmek zorunda kaldım, otizm geçici bir durum değildi. Otizm oğlumun saçının düz olması ya da gözünün rengi gibi değişmez bir özelliğiydi.
“Doktor Çocuğumun Otizmli Olduğunu Söyledi. Ama Yoğun Eğitim Alırsa Geçer Değil mi?”
Hiçbir annenin ya da babanın umutlarını “hayır geçmez” diyerek yıkmak istemiyorum. “Evet, geçer” diyerek umut tacirliği yapmayı ise hiç mi hiç istemiyorum zaten.
Bu son derece belirsiz, çocuğa, aileye, koşullara bağlı bir durum. Evet, özel yoğun özel eğitim sayesinde tanıdan çıkabilen çocuklar olabiliyor ama kimse size bunun garantisini veremez, vermemeli de. Çocuğunuzun özel eğitim ile başarabileceklerini, o trene bindikten ulaşabileceği noktayı sadece süreç gösterir. O nedenle, eğitimle çocuğunuzun varabileceği yer burası demek doğru değildir.
Bunu diyemem ama şunu kesin söyleyebilirim, eğer çocuğunuz ihtiyacı olan eğitime erişemezse o trene binme şansını kaçırır ve kendi ayakları üzerinde yürüyerek erişebileceği mesafe çok kısıtlıdır. En önemlisi de, bağımsız yaşam becerilerine sahip birey olma şansı risk altına girer.
Otizmli bireylerin bağımsız yaşam sürdürebilmeleri için bilimsel özel eğitim almaları büyük önem taşır, çünkü bu eğitim onların bireysel ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş stratejilerle gelişimlerini destekler. Onların günlük yaşam becerilerini, sosyal etkileşimlerini ve iletişim kapasitelerini geliştiren, bireysel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış bir eğitim sürecidir. Buna erişemeyen otizmli bireyler, yetişkinlik dönemlerinde bakıma muhtaç hale gelebilirler.
Unutmamamız gereken önemli bir nokta daha var: Normal ya da özel gereksinimli birey fark etmeksizin, eğitimin temeli ailedir. Aile, özel eğitimin önemini ne kadar erken kavrarsa, özel eğitimde öğrenilenleri evde ve toplumda uygulamaya çalışırsa, çocuğunun hayatına da o kadar olumlu yönde katkı sağlayacaktır. Ergoterapi ve dil-konuşma terapisi gibi alanlarda çocuğun doğru uzmanlarla çalışması ve uygun medikal desteklerle desteklenmesi, çocuğun spektrumdaki durumuna bağlı olarak ilerlemesini, hatta bazen tanının dışına çıkmasını sağlayabiliyor. Ancak diyelim ki çocuk tanının dışına çıkmadı… Yine de doğru müdahalelerle ağır problem davranışlarının ortaya çıkma riski önemli ölçüde azalıyor. Ailesinin desteğine ihtiyaç duymaya devam etse de, daha iyi bir yaşam sürebiliyor.
Yanlış eğitim, toplumun yetersiz desteği ya da desteksiz bırakması, ailenin hatalı tutumu ve yanlış beslenme gibi faktörler, otizmli bireylerde yoğun davranış problemlerine yol açabiliyor. Bazen olumsuz bir davranışın izlerini silmek bireyin yıllarına mal olabiliyor.
“Benden Sonra Ne Olacak?”
“Benden sonra ne olacak?” sorusu, tüm özel gereksinimli birey ailelerinin ortak kaygısı. Kendileri olmadığı zaman çocukların hayatlarını tek başlarına sürdüremeyecekleri düşüncesi, ailelerde haklı bir endişe doğurur.
Akla gelen ilk çözüm, bakım evleridir. Eğer özel gereksinimli bir çocuğunuz yoksa bu fikri kolayca kabul edebilirsiniz. Ancak, özel gereksinimli bir evladı olan biri için sosyal medyada, gazetelerde veya televizyonda karşılaşılan bakım evlerindeki kötü muamele haberleri yıkıcıdır. Otizmli bir gencin 8 dakika boyunca darp edilip, bunu yapan bakımevi çalışanının mahkemeden elini kolunu sallayarak çıkması haberini okurken boğazınız düğümlenir.
Bakımevlerinin durumu düzeltilmeli mi? Mutlaka! Ama bundan önce çocuklarımızın bakımevlerinde yaşamak durumunda kalmamaları için neler yapılabilir, bunu konuşmalıyız.
Bakımevlerini sadece “Benden sonra ne olacak?” sorusuna bir seçenek olarak düşünmemeliyiz. Ailelerin bakımevlerine yönelmesinin nedenlerinden biri bu kaygı olsa da, bir diğer önemli sebep, çocuklarının problem davranışları ile baş edememeleridir. Çaresizlikle bu yola başvuran aileler, özellikle öfke nöbetleri ve saldırganlık ataklarına çözüm ararken, maalesef psikiyatri kliniğine yatış imkânı sunan bir merkez de bulamıyorlar. Acil ihtiyaçlarına yanıt alamayan bu aileler için de çözüm üretmemiz gerekiyor.
Başka Ülkelerde Nasıl Çözümler Üretiliyor?
Gelişmiş ülkelerde, otizmli bireylerin bağımsız bir yaşam sürebilmeleri için devletler, erken çocukluk döneminde yapılan özel eğitim yatırımlarına büyük önem veriyor. Otizmli bireylerin bakım evlerinde yaşamak zorunda kalmadan, kendi başlarına veya destekli programlarla bağımsız yaşam sürdürebilmeleri için çeşitli devlet politikalar uyguluyorlar. Özel eğitim ile bireylerin sosyal beceriler, iletişim, öz bakım ve iş hayatına katılım gibi temel alanlarda yetkinlik kazanmalarını sağlıyorlar.
Erken çocuklukta uygulanan yoğun ve bireyselleştirilmiş özel eğitim programları ile otizmli bireylerin gelişimsel becerilerini artırarak uzun vadede bağımsızlıklarını güçlendiriyorlar. Bu programlar, hem devlet okulları hem de özel kurumlar aracılığıyla destekleniyor. Devletler, ailelere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri, bireyselleştirilmiş eğitim planları ve davranış terapileri gibi çeşitli hizmetler sunuyor ve otizmli çocukların erken yaşta desteklenmesini sağlıyor.
Bu yatırımlar, devlet için ileride doğabilecek daha büyük maliyetlerin önüne geçmenin anahtarı oluyor. Otizmli bireyin yetişkinlik döneminde sürekli bir bakıma ihtiyaç duymasını önemli ölçüde azaltıyor. Bakım evlerinde uzun süreli kalışların ve yoğun destek hizmetlerinin maliyetini düşürüyor. Devletin sosyal güvenlik ve sağlık sistemine olan yükü de azalıyor.
Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde devletler, otizmli bireylerin bağımsız yaşamlarını sürdürebilmeleri için erken çocukluk döneminde özel eğitim yatırımlarına öncelik vererek, bireysel gelişimi ve toplumsal maliyetleri dengeleyen politikalar izliyorlar. Ülkemizde de otizmli bireylerin bağımsız bir yaşam sürmesi ve topluma etkin bir şekilde katılması için benzer politikaların izlenmesi gerekiyor.
Devletin, otizmli bireyler için erken çocuklukta özel eğitime yapacağı yatırım bir “iyilik” değildir. Çünkü bu yatırım yapılmadığında, otizmli bireyler ilerleyen yaşlarda daha fazla desteğe ihtiyaç duyuyorlar, bu da devletin sosyal hizmet ve sağlık sistemine büyük bir yük bindiriyor. Oysa erken müdahale ile bireylerin bağımsız yaşama potansiyeli artabiliyor ve bakım maliyetleri önemli ölçüde düşüyor.
Ülkemizde ne yazık ki, otizmli çocuk aileleri ihtiyaç duydukları özel eğitime erişmede maddi manevi büyük zorluklar yaşıyorlar. Ailelerin üzerlerindeki duygusal ve ekonomik yükün hafifletilmesi, toplumsal refahı da arttıracaktır. Otizmli bireyler için erken müdahale ve özel eğitime yatırım yapılması, hem bireylerin yaşam kalitesini yükseltecektir hem de uzun vadede sosyal ve ekonomik fayda sağlayacaktır. Bu tür politikalar, Türkiye’nin daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir sosyal sistem geliştirmesine katkıda bulunacaktır.
Bağımsız bir yaşam, bireyin kendine yetebilmesi, günlük işlerini yönetebilmesi, sosyal hayata katılabilmesi ve kararlar alabilmesi anlamına gelir. Özel eğitim, otizmli bireylere bu becerileri kazandırarak, onların yaşam kalitesini artırır ve bağımsızlıklarını destekler.
Bu nedenle, özel eğitime yatırım yapılması hem bireylerin hem de toplumun faydasınadır. Bu yatırım, otizmli bireylerin yeteneklerini en üst düzeye çıkarmalarını sağlayarak, onların topluma entegrasyonunu ve ekonomik bağımsızlıklarını mümkün kılar.
Sonuç itibarıyla, erken çocuklukta sağlanan özel eğitim desteği yalnızca bireyin yaşam kalitesini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda topluma ve devlete de uzun vadede ekonomik fayda sağlar. Ailelerin “Benden sonra ne olacak?” kaygısını hafifletmek için hepimizin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir sosyal politika izlenmesiyle mümkündür.
Biruni Üniversitesi’nde “İlk Öğretmenler Anneler” Dedik
EtkinliklerBiruni Üniversitesi’ne konuk olan ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan STK temsilcisi ve otizmli birey annesi olarak “İlk Öğretmenler Anneler” konusunda deneyimlerini aktardı.
Biruni Üniversitesi Özel Eğitim Öğretmenliği Bölümü’nden Dr. Ayşe Tuba CEYHUN’un 28 Kasım Perşembe Günü “Erken Çocuklukta Özel Eğitim” dersine konuk olan Parin YAKUPYAN oğlunun tanı almasından itibaren başlayan süreci, yaşadıklarını, toplumun otizme bakışını ve otizmli bireylerin sorunlarını paylaştı.
Özel Eğitim Öğretmenliği Bölümüne özel olan bu buluşmayı mümkün kılan, sesimize ses olan Dr. Ayşe Tuba CEYHUN’a, Engelsiz Biruni Topluluğu’na, Biruni Üniversitesi’ne ve tüm katılımcılara çok teşekkür ederiz.
Otizm Konfederasyonu Ankara’da Önemli Temaslarda Bulundu
EtkinliklerOtizm Konfederasyonu ailelerimiz ve çocuklarımızın sorunlarını iletmek ve çözüm yolu oluşturabilecek önerilerini aktarmak için Ankara’da önemli temaslarda bulundu. Otizm Konfederasyonu yönetim kurulu üyesi olan ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan’ın da bulunduğu heyette; Otizm Konfederasyonu Başkanı Ergin GÜNGÖR, Başkan Yardımcısı Canan CİHAN, Başkan Yardımcısı Özgül GÜREL, Yönetim Kurulu Üyeleri Hanife Arzu GÖKÇE ve Tevfik GAYRETLİ yer aldılar.
19 Kasım 2024 tarihinde T.C. Sağlık Bakanlığı Otizm Daire Başkanlığı ile gerçekleştirilen toplantıda, otizmli bireylerin sağlık hizmetlerine erişimindeki sorunlar ve çözüm önerileri tartışıldı.
Toplantıda; Sosyal Güvenlik Uygulamaları, Engellilik Politikaları, ÇÖZGEM ve Yerel Komisyonlar, Özel Sağlık Sigortası, Sağlık Raporlarındaki Sorunlar, GSS ve 18 Yaş Sonrası Hak Kayıpları üzerine görüşüldü. Otizmli bireylerin yaşadığı zorlukların çözülmesi için mevzuat değişiklikleri ve yeni düzenlemeler önerildi.
19 Kasım 2024 tarihinde, T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Yasin Akar, Genel Müdür Yardımcısı, Erkan Güvenç ve Engelli Hizmetleri Daire Başkanı Ertan Erdoğan katılımıyla yapılan görüşmede, otizmli bireylerin yaşadığı hak kayıpları, genel sorunlar ve konular görüşüldü Bakım evlerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri üzerine konuştuk. Otizm Konfederasyonunun “ Otizmli Gelişim Takip Sistemi” önerisi bir sunum ile detaylıca tanıtıldı.
20 Kasım 2024 tarihinde, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürü Doç. Dr. Mustafa Otrar ile yapılan toplantıda ise Otizm Konfederasyonu Başkanı Ergin Güngör tarafından yapılan sunumla “Otizmli Gelişim Takip Sistemi “ önerisi aktarıldı. Genel hatlarıyla oldukça beğenilen önerinin geliştirilerek hayata geçirilmesi durumunda sağlayabileceği faydalar etraflıca ele alındı.
Uzun zamandır otizmli bireylerin sorunları ile yakından ilgilenen Eski Muş Milletvekili Nedim İlci’nin evsahipliğinde Urfa eski Belediye Başkanı ve Milletvekili İbrahim Halil Çelik ile de çözümlere dair istişare imkanı bulduğumuz için kendilerine teşekkür ederiz.
II. Ulusal Otizm Eylem Planı
EtkinliklerII. Ulusal Otizm Eylem Planı’nın (2023-2030) izleme ve değerlendirme süreci çerçevesinde, İstanbul Vali Yardımcısı Sayın Serap Özmen Çetin ile bir araya geldik. İstanbul’da otizm alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı bu istişare toplantısında, otizmli bireylerin ve ailelerinin uzun süredir çözüm bekleyen talepleri masaya yatırıldı.
Toplantıda, ÖÇED Başkanımız, Parin Yakupyan da hazır bulundu. STK temsilcileri, otizmli bireylerin eğitime, sosyal hizmetlere ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı sorunlar ile ailelerin destek ihtiyaçlarına dikkat çekti. Bu kapsamda, kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesi, otizm farkındalığının artırılması ve ailelerin yaşadığı zorluklara çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirilmesi gibi konulara vurgu yapıldı.
Parin Yakupyan: “Toplum Olarak Özel Gereksinimli Çocuklar İçin Harekete Geçmeliyiz”
Haberler, YazılarAGOS Gazetesi /Parin Yakupyan & İşhan Erdinç Röportajı
9 Eylül’de yeni eğitim-öğretim dönemi başlayacak. Eğitim alanında halen sorunlar sürüyor. Özel gereksinimli bireyler için eğitim önemli ancak sıkıntılar giderilmiyor. Millî Eğitim Bakanlığı, haziran ayında bir yönetmelik de yayınladı. Yeni eğitim dönemi ne tür sorunlar ile başlayacak?
Yeni döneme yine kaynaştırma yerine ayrıştırma sorunlarıyla, özel gereksinimli bireylerin ailelerinin kaygılarıyla başlamış bulunuyoruz.
Kaynaştırma eğitiminde öğrencinin kabulü ve kolaylaştırıcı kişi sorunları, özel eğitim sınıflarında sınıf açılmama, materyal eksikleri, eğitimci eksiklikleri ve öğrencilerin seviyeler arasındaki ciddi uçurumlar en büyük sorunlar olarak devam ediyor.
Millî Eğitim Bakanlığı, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine yönelik bir yönetmelik yayınladı. Kurum açmalara yönelik bir kısıtlama getirdi. Süreç içerisinde yaşanacakları hep birlikte göreceğiz. Umalım ki, bu yönetmelik merkezlerin kalitelerinin artmasına vesile olsun. Ama bu ekonomik durumla, bu ücret politikasıyla eğitim merkezlerinin birçoğu da ayakta kalma mücadelesi vermek zorunda kalacak.
Ekonomik kriz etkisini göstermeye devam ediyor. Biliyoruz ki özel gereksinimli çocuk aileleri krizden olumsuz yönde etkileniyor. Hayat pahalılığı nedeniyle eğitimlerine devam edemeyecek birey sayısında artış var mı? Bu konuyla ilgili neler yapılmalı?
Profesyonel olarak 17 yıldır özel eğitim ve rehabilitasyon alanının içindeyim. Her yaz ülkemizin sosyal yapısı gereği kurumlarımızda birey sayısında seyrelme olur. Bu yaşadığımız coğrafyanın değişmezi. İnsanlar köylerine gider, tatile gider… Fakat pandemiyle beraber, her yıl artarak, özellikle de bu yıl özel eğitim maliyetlerin çok artması sebebiyle de, ailelerimiz hissedilir derece ekonomik sıkıntılar yaşıyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşamak insanlar için ekstra bir zorluk oluşturmaya başladı. Gerçi küçük şehirlerde de durum tamamen farklı değil. İnsanlar önceliği hayatta kalmaya verdiğinden, özel gereksinimli çocuklarının özellikle eğitim ihtiyaçlarında daralmaya gitmek durumunda kaldılar. Bahsettiğim kitle orta – alt ekonomik gelire sahip aileler. Pahalılık devam ettikçe insanlar yaşam standartlarında daralmaya gitmeye devam etmek zorunda kalacaklar. Eskiden aileler rapor almaktan kaçınırken, şimdi ekonomik nedenlerle daha fazla aile rapor çıkarmaya çalışıyorlar. Devlet desteğiyle özel eğitim sürecini yürütmeye çabalıyorlar, çocuklarının ihtiyacı olan diğer eğitim türlerini ve gereken yoğun eğitimi ise alamıyorlar. Hayat pahalılığı durdurulamadığı sürece sonuç bu şekilde olacak. Oysa devletimiz eğitim saat sayısı ve çeşitliliğini arttırabilir, kalitenin artması adına birim seans ücretlerinde iyileştirmeye gidebilir, belediyeler ailelerin ekstra seans alabilecekleri merkezleri arttırabilir, özel eğitim merkezlerine teşvikler getirilebilir, rehabilitasyon merkezlerindeki öğretmenlerin maaşları devlet tarafından karşılanabilir ve bir şekilde maliyetler aşağı çekilebilir. Ancak bu gidişle bu ekonomik şartlarda ne kurumlar varlıklarını sürdürebilecek ne de çocuklarımız hak ettikleri eğitime kavuşabilecekler maalesef.
Şiddet konusu da sıklıkla medya platformlarında yer alıyor. Geçmişe göre bu şiddet vakalarında artış yaşandığı gözlemleniyor. Bunun sizce sebebi nedir?
Özel gereksinimli bireyler bizim hassas yanımız. Savunmasız oldukları için durum daha vahim geliyor bizlere. Aslında toplumun geneline bakıldığı zaman, ülkemizde aşırı şekilde artmış bir şiddet sorunu var. Tahammülsüzlük had safhada. Herkes patlamaya hazır, herkes gırtlağından taşmış şekilde dolu. Trafikte, sokakta, alışverişte, apartmanda… En ufak olayda insanlar birbirlerine şiddet eğilimi gösteriyorlar. Haber izlemeye, okumaya korkar olduk. Çocukların oynadığı oyunlar şiddet temalı, izledikleri videolarda şiddet var. Film izliyorsunuz şiddet, dizi açıyorsunuz pembe panjurlu evde şiddet var. Medeni şekilde bir tartışma ortada yok zaten. Karşı fikirlerde olanlar, üç cümle kurduktan sonra sonu şiddete gidiyor. Bunun nedeni ekonomik darboğaz olabilir, bunun nedeni sürekli izlediğimiz zihnimize yüklenen görseller olabilir, bunun nedeni toplum olarak birbirimizden kopmamız olabilir… Liste uzar da gider. Birbirimizin penceresinden bakamadığımız sürece, çocuk yetiştirirken vicdan ve ahlaka yönelik daha çok çalışma yapmadığımız sürece, her birey iyi insan olma yolunda ilerleme kaydetmediği sürece şiddet olayları ile daha çok karşılaşacağız gibi duruyor. Güçlünün güçsüze yüklenmesiyle oluşacak tablolar devam edecek gibi görünüyor.
Ancak özel gereksinimlere uygulanan şiddetin tüm bunlardan farklı çok daha üzücü bir tarafı var. Özel gereksinimli bireylerimiz genelde sözel etkileşimde kendilerini ifade edemiyorlar o sebeple savunmasız kişilere gösterilen bu şiddetin hiçbir açıklaması olamaz. İnsanlar herhalde en kolay bu savunmasız çocuklara şiddeti uygulanabilir buluyorlar. Bu gerçekten çok çok üzücü ve içimiz kan ağlıyor. Eğitim merkezlerinde veya okullarında öğretmenleri tarafından dövülen çocuklar, bakımevlerinde görevliler tarafından şiddet gören çocuk haberleri içimizi yakıyor. Bununla ilgili kanunlarda bu kişilere “basit yaralama” hükmü ile yargılama uygulandığı için de bu kişiler hiçbir düzgün yaptırım uygulanmadan hayatlarını hiçbir doğru dürüst ceza almadan sürdürüyorlar.
Son zamanlarda Ermeni toplumunda özel gereksinimli bireylerin eğitimi konusu tartışılıyor. Hatta bu konuyla ilgili bir eğitim merkezi açılması yönünde çeşitli temaslar da yürütüldü. Vakıf seçimleri boyunca birçok vaat verildi. Ermeni toplumunda zaman zaman gündeme gelen konu hakkında sizin görüşleriniz nelerdir? Bir eğitim merkezi açılması gerekiyor mu, yoksa okullar bir araya gelerek mi hareket etmeli?
Ermeni toplumunu bu ülkenin orta ölçekli bir aile yapısı olarak düşünmeliyiz. Bu aile yapısı içerisinde çeşitli meslek gruplarına, özel gereksinimlere, farklı gelir düzeyine sahip bireylerimiz bulunuyor. Amacımız, ailemizde bulunan özel gereksinimli bireylerin eğitim süreçlerini sağlıklı bir şekilde sağlayarak, onları topluma kazandırmak olmalı. “Bu hayattaki sorumluluğumuz sadece kendi doğurduklarımızdan ibaret olmamalı” değil mi? Eğer cemaatimizde özel gereksinimli bireylerimiz varsa ve her geçen gün bu sayı artıyorsa daha ne kadar onları görmezden gelebiliriz? Farklı vakıf ve dernek oluşumlarımız var, okullarımız var, hastanelerimiz var. Neden bir özel eğitim merkezimiz olmasın? Bu toplumumuzun en önemli ihtiyaçlarından biri. Biz cemaat olarak bunu yapabilecek güce sahibiz, bundan hiç kuşkum yok. Buna inancım tam. El birliği ve dayanışma içerisinde bir merkez açabileceğimiz kanısındayım. Bu konuda aceleci olmamız, toplumumuza olan borcumuzdan kaynaklanıyor. Hayata kazandıramadığımız her birey için ileride daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalacağız. Bu aile yapımızın, toplumumuzun, ülkemizin, dünyamızın gerçeği. Soruyorum, küçük yaşta eğitim veremediğimiz çocuklarımıza ileride aileleri bakamaz duruma geldiğinde ne yapacağız? Yaşlılar için huzurevimiz var değil mi? Peki, bu topluma kazandırılamayan çocuklar ne olacak?
Ben yaklaşık 2 yıl önce bu işe gönül vermiş birkaç dostumla birlikte bir proje hazırladık. Patriğimizle, birçok vakıf yönetimiyle görüştük ve projemizi sunduk. Vardığımız nokta ise birkaç sözden fazlası değil. Bu geçen zaman içerisinde çocuklarımız büyüyor, sayıları artıyor ve biz hala özem üretebilmiş değiliz. Aslında hiç zor değil, kendi özelimde kendi gücümle yaptığım bir şeyin benzerini toplumumuz kendi yapacak ve çocuklarımıza sahip çıkacak.
Mevcut okullarımızın veya vakıflarımızın bünyesinde şu anda atıl durumda olan pek çok bina bulunuyor. Bu binalardan biri özel eğitim merkezi için tahsis edilebilir. Bu, kısa dönemde atılması gereken ilk adım olmalıdır. Ardından, çocuklarımıza sosyalleşme ve mesleki beceriler kazandıracak bir yapının oluşturulması gerekir; bu da ikinci aşama olur. Spor ve hareket eğitimleri gibi eklemelerle desteklenmelidir. Üçüncü aşamada ise bakımevi oluşturulabilir. Projeyi desteklemek isteyenler varsa, onlara sunmaya hazırım. Şu an için bir vakıfla ve birkaç arkadaşımla bu projenin gerçekleşebilmesi için görüşmelerimize devam ediyoruz. Ancak her geçen gün, özel gereksinimli çocukların sayısı artıyor ve biz onları hayata kazandıramadan kaybediyoruz.
Ayrıca örgün eğitimdeki çocuklarımızın durumu da ele almamız lazım. Kaynaştırma eğitimine uygun olan çocuklarımızın akranları ile gerekli eğitimleri alabilmesi için okullarımızın da doğru bilgilerle güçlendirilmesi ve oradaki öğretmenlere de eğitim verilmesi gerekiyor. Daha ağır durumdaki çocuklarımız için de okullarımız içerisinde özel eğitim sınıfları oluşturulabilir.
Cemaatimizle ilgili özel gereksinimli çocuklarımız için yapılması gereken çok fazla şey var. Ben her zaman anlatmaya yazmaya hazırım. Her yıl bu konuyu gündeme getirdiğiniz ve sorunlarımıza yer verdiğiniz için size teşekkür ederim.
Bir sonraki yıl yazdığım yazıda sorunlarımızı çözdüğümüz müjdesini vermek dileklerimle bu eğitim öğretim yılının tüm bireylerimiz için hayırlı olmasını dilerim.