ÖZEL EĞİTİM MERKEZLERİNDE KAMERA SİSTEMİ… GEREKLİ Mİ? GEREKSİZ Mİ?

“Yukarıdaki sorunun cevabını vermeden önce, işe ters tarafından bakarak kameraların neden kaldırıldığını anlatmak istiyorum ilk başta. Sonra ise neden gerekli, şart ve MECBURİ olduğunu açıklamaya çalışacağım,” diyen ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan yazdı.

 

Bu hayatta herhalde kimse kendisinin takip edilmesinden, izlenilmesinden hoşlanmaz. Sürekli izleniyor olma hissine kapılmak kişiyi olumsuz yönde etkiler, kaygılandırır. Kişi yaptığı her hareketten şüphe duymaya başlar, sürekli tedirgin yaşar.

Gelişen teknoloji, bize önemsediğimiz kişileri izleme kapılarını sonuna kadar açtı. Özellikle çocuklarımızı, yardımımıza ihtiyaç duyan sevdiklerimizi, yakınlarımızı izleme ve takip etme kolaylığını sağladı. Zaten parçalanmış ve ufalanmış toplumsal yapıda güvensizlik ortamı insanlar arasında iyice ayyuka çıkmışken, bu izleme ve takip etme durumları kendine çok iyi bir yer edindi. Kamera satışları arttı. İnsanlar, çocuklarını izlemeye imkan tanıyan fiziki özelliklere sahip kurum binalarını, uzaktan izleme olanağı sunan anaokullarını, kursları, özel eğitim merkezlerini tercih etmeye ve araştırmaya başladılar. “Kamerası var mı”, “Araçlar uydudan takip ediliyor mu?”, “Öğle molamda çocuğumun kreşteki uykusunu izleyebilecek miyim?” gibi sorulara muhatap kalan eğitim kurumları ve merkezler de duruma ayak uydurmak mecburiyetinde kaldılar. Onlar da gelebilecek taleplere yönelik olarak işi bir üst basamağa taşıdılar, çünkü isteklerin önü arkası kesilmiyordu. Her yere kamera konup, kamera sayısıyla bir adım öne çıkmaya, o görüntüleri büyük ekranlara yansıtıp ekran büyüklüğünü lanse etmeye başladılar.

Camdan dersi izlemeye imkan veren sınıf kapısı… 

Özel eğitim merkezlerinde ise tüm sınıflardaki görüntüler bekleme salonundaki ekrana yansıtılıyor, bekleme alanındaki veliler; eğitimcileri değerlendirmeye, kıyaslamaya, eleştirmeye başlıyordu. Veli kendi çocuğunun seansını izlemiyor, o esnada orada olmayan velinin seansını takip ediyor ve o veli döndüğünde çocuğunun seansını olduğundan çok farklı şekilde anlatabiliyordu.

Eğitimciler sürekli izleniyoruz algısı ile çok zor durumda kalabiliyor, velilerin dönüşleriyle kendilerine kurumlarda baskı yapılabiliyordu.

Uzun sözün kısası biz teknolojiyi yine yanlış değerlendirmiş, amacından ötede kullanmıştık. Sonra bir gün bir değişiklikle sınıflardan tüm kameralar kaldırıldı, sadece koridor ve bahçe gibi alanların kaydına müsaade edilir oldu. Kurunun yanında yaş da yandı, yanlışlar doğruların bütününü götürdü gitti. “Nasıl başladı, nasıl bitti?” derler ya… Eğitim merkezlerindeki kamera hususunda aynen öyle bir durum oldu.

Ülkemizde kervan yola çıkmadan önce düzülmüyor ve yola çıktıktan sonra aksaklıklara takınılıp kalınıyor. Arabamızla yola çıkmadan yağına suyuna bakmayız, yola çıktıktan sonra bozulursa çaresini ararız. Kamera sistemleriyle ilgili de, bu kadar olumsuzluk yaşanmadan önce konu yönetmeliklerle çerçeve altına alınmış olsa idi belki o olumsuzlukların çoğu yaşanmayacaktı. Bu açıdan bakınca kalem de faydalı bir şey iken yanlış ellerde suç aletine dönüşebiliyor. Bu durumda kalemi tehlikeli bir nesne mi sayacağız? Yoksa amacı dışında kötü niyetle kullanılmasını mı engellemeye çalışacağız?

Sevsek de sevmesek de, istesek de istemesek de özel eğitim merkezleri için önceliğim, kamera sisteminin bulunması zorunluluğudur. Fakat nedeni ve nasılı daha da önemli. Bunu sizlere dilim döndüğünce açıklamaya çalışacağım.

Ülkemizde hangi eğitim kurumlarında giriş ve çıkışlar kamera sistemi ile takip edilip inceleniyor? Tabii ki, özel eğitim merkezlerinde : – ( Başka hiçbir kurumda olmayan bu uygulama özel eğitim merkezlerine uygulanıyor. Peki, neden? Binlerce merkez arasından birkaçının gelmeyen öğrencileri geldi yazması, kurumda olmayan personele imza attırması neticesinde, başka kurumlardan beklenmeyen uygulamalar özel eğitim merkezlerine yaptırıldı. O birkaç kurum cezalandırılmadı, tüm kurumlar aynı kefeye konulup, uygulamasında sorunlar olan bir yönetmelik tüm itirazlara rağmen hayat geçirildi. Oysa bir aileden bir suçlu çıkınca tüm aile suçlu sayılamayacağı gibi bir toplumda da suçlu varsa, tüm ülke suçlu sayılmaz. Siz yönetmeliklerinizi yazarsınız, denetlemenizi yaparsınız, uymayanlar varsa tedbirlerinizi uygulamaya sokarsınız.

Ülkemizde binlerce özel eğitim merkezi bulunuyor. Hiçbir kurucu ve yönetici kurumunda herhangi bir olumsuzluk yaşanmasını istemez, kendisine emanet edilen tek bir çocuğun bile kılına zarar gelmesini kabul edemez, bunun için çaba harcar. Fakat personellerini tek tek takip etme, niyetlerini bilme yeteneğine sahip değillerdir, olamazlar da. İstenmeyen bir olay yaşandığında durumu aydınlatacak bilgiye ihtiyaç duyarlar, bu bilgiyi de en kesin şekilde kameralar sağlar. Fakat şu anki yönetmelikle, ne yazık ki bu mümkün değil. Sınıflarda kayıt sisteminin kaldırılması, durumun asıl halinin görülmesini ve doğrulanabilmesi imkanını da ortadan kaldırdı. Özel eğitim merkezleri için kamera sistemi olmalıdır, şarttır, MECBURİYETTİR!

Gelelim işin eğitimci açısından boyutuna… Eğitimcilerin seansa aldığı çocuklar farklı bir yerde olumsuzluk yaşasa da, mesela bahçede oyarken bir yerini berelese de, bunun belirtisi sınıf ortamında ya da seanstan çıkınca fark edilebilir. Yaşanan olumsuzluğun sınıf ortamında olmadığının göstergesinin kayıtlarda olması gerekirken, şu an sadece sözel olarak tahminlerde bulunulmaya çalışılmaktadır. Ayrıca davranış problemi olan bir çocuğun, sınıfta yaşayabileceği bir problem durumunda da, yine kayıtlar eğitimcinin güvencesi olacaktır. Aslında eğitimci için de kamera sistemi olmalıdır, şarttır, MECBURİYETTİR.

Konuya veli açısından bakmamız gerekirse, çocuklarımız en hassas yanımız. Her veli, çocuğunu kurumlara kendisi götürememekte, götürse bile izleyememekte, izlese bile bunu 40 dk. boyunca sürdürememektedir. Çocuğunun daha iyi eğitim alması için çalışmak zorunda kalan pek çok ebeveynin bulunduğu gerçeğini unutmamak lazım. Ebeveynlerin çocuğunun vücudunda bir kızarıklık ya da bir morluk gördüğü bir durumda zihinlerde soru işareti kalmaması için kayıt sistemi olmalıdır, şarttır, MECBURİYETTİR.

“Böyle bir düzen hem eğitimciyi, hem veliyi, hem çocuğu, hem de kurucu ve yöneticiyi korur.”

Peki, nasıl bir ortam herkesi rahatlatabilir? Öncelikle tüm sınıfların kapısında içeriden dışarıyı göstermeyecek bir izleme camı kesinlikle bulunmalıdır. Bireyin sınıf içerisinde yaptığı çalışmalar genelleme adına ailesi tarafından muhakkak izlenmelidir. Merkezlere gelen veliler seanslarını izlemek takip etmek zorundadır. Kapalı devre bir kamera sistemi bulunmalıdır. Sadece ve sadece bir başvuru olduğunda aileler ve yöneticilerin izleyebileceği bir sistem kurulmalıdır. Böyle bir düzen hem eğitimciyi, hem veliyi, hem çocuğu, hem de kurucu ve yöneticiyi korur. Böyle bir sistemde, sistemi oluşturan unsurlar güvence altına alınmış olur.

Elbette böyle bir sistem hayata geçirilse ya da gelecekte daha iyi bir sistem kurulsa bile vicdandan yoksun kişiler var olmaya devam edecektir. Amacımız yaşanabilecek olumsuzlukların önüne geçmek olmalıdır. Diğer yandan düşündüğümüzde ise yaşanabilecek olumsuz bir olayda görüntüler gerçekleri ortaya çıkaracaktır. Özel eğitim merkezlerinde eğitim alan çocuklarımızın pek çoğunda sözel çıktı olmadığı için kamera sistemi olmalıdır, şarttır, MECBURİYETTİR.

Bence bu husus, çocukların, ailelerin, eğitimcilerin, kurumların ve bakanlıkların geniş katılımlı olarak temsil edildiği bir ortamda ele alınmalı ve konuya dahil olan bütün taraflar açısından daha kaliteli ve güvenli bir zemin oluşturmak adına ortak bir çözüm getirilmelidir. Bu tip sorunlar yaşayanlar, içinde olanlar birlikte bir çözüm bulabilirler.

Hiçbir özel gereksinimli ve bakıma muhtaç bireyin zarar görmediği, masum hiç kimsenin zan altında kalmadığı, güven duygusunun hâkim olduğu yarınlarda buluşabilmek ümidi ile…