Latest News
Everything thats going on at Enfold is collected here
Hey there! We are Enfold and we make really beautiful and amazing stuff.
This can be used to describe what you do, how you do it, & who you do it for.
ÖÇED OTİZM FARKINDALIK SEMİNERİ CED-GO İŞBİRLİĞİ
EtkinliklerCed-Go Çocuk Atölyeleri Genel Merkezi’nin bizlere yönelttiği “Otizmli bir çocuğumuz atölyemize geldiğinde, ona nasıl daha verimli ve faydalı olabiliriz?” sorusuyla başlayan çalışmamızın ilk adımını attık.
ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan, Ced-Go ekibine otizmle ilgili deneyimlerini paylaştığı verimli bir webinar gerçekleştirdi.

Webinarın birinci fazında, Parin Yakupyan, Ced-Go’da oyun ekiplerinden sorumlu liderlere otizm konusundaki deneyimlerini sundu. Katılımcıların yoğun ilgisi ve otizmli çocuklara daha faydalı destek sağlama konusundaki soruları, bizleri gerçekten mutlu etti.
Webinarın ikinci fazında ise, “Özel Gereksinimli Çocuklarla Doğru İletişim” semineri Dernek gönüllü psikologları tarafından gerçekleştirilecek.
Ced-Go’ya özel gereksinimli bireylere yönelik hizmetlerinde kapasitelerini güçlendirmek için gösterdikleri hassasiyet adına teşekkür ederiz.
Bu konuda derneğimizden danışmanlık isteyen her kuruma ücretsiz seminer ve eğitimler ile kapımızın açık olduğunu bu vesile ile bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Biri Mola Mı Dedi?
YazılarBirçok annenin duyduğu sözdür “biraz mola versen iyi olur”, “mola vermelisin”, “dinlenmelisin, sorumluluk vermelisin, her şeyi sen yapamazsın”, “yavaşla”…
Bunlar çok söyleniyor ama ne yazık ki, o işler pek söylendiği gibi kolay olmuyor.
Gelelim neden olmadığına, diyen ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan yazdı.
Anne ve mola/dinlenme kelimeleri yan yana gelince, annelerin yüzünde yarım bir tebessüm beliriyor. Bir de özel gereksinimli bir bireyin annesi iseniz yanına derin bir iç çekişle “nerdeee…” kelimesi ekleniyor 🙂
Aslında bu konuya değinirken, standart anneliği ve özel gereksinimli çocuk anneliğini ayırmak lazım. Standart bir annelikte, çocuğunuz gelişim basamaklarını normal sürecinde çıkarken size olan bağımlılığı da gün geçtikçe azalıyor. Özel gereksinimli birey annesiyseniz, çocuğunuz gelişim basamaklarını akranları ile aynı zamanda çıkmadığı ve standart bir gelişim çizgisi olmadığından, anneye bağımlılığı ve ondan destek alma süresi uzuyor. Hatta bazen hiç bitmiyor. Bunu anlatmamdaki amaç, asla bir kıyaslama yapmak değil. Sadece aradaki ayrımı belirtmekti.
Annelik çok farklı bir kavram bence. Tanımı başlı başına bir kitap serisi olabilecek kadar geniş, duygu yoğunluğu ise anlatılmayacak kadar derin. Ve asla kitaplarda okutulduğu gibi de değil. Annelik ve çocukluk kavramını iyi bilen, ders olarak anlatan nice uzmanın kendisi anne olduktan sonra anlattıkları ideal anne kavramından farklı davrandıklarına o kadar sık tanık oldum ki 🙂
Anneliği bir iş olarak değerlendirirseniz, birçok meslek grubunu içinde barındırıyor. Avukatlık, aşçılık, bakıcılık, rehberlik, öğretmenlik, doktorluk, hemşirelik, koçluk… Uzar da gider… Bir mesai kavramı yok. Kaçta başlayıp, kaçta bittiği belli değil 🙂 Çoğu kez 24 saat bile yetersiz kalıyor. Uyku yok, yer – zaman kavramı yok… Böyle uçsuz bucaksız bir kavram olan annelik ile mola yan yana gelince ne yazık ki, pek uyumlu olamıyor.
Özel gereksinimli bir çocuğa sahipseniz, onun gelişiminin farklı yönleriyle de ilgilenmek zorunda oluyorsunuz. Özel eğitime götürüyorsunuz. Orada edindiğiniz bilgileri gündelik yaşama yaymaya çalışıyorsunuz. Sosyal hayatınız zaten kalmamışken, bir de her konuda ‘ordinaryusluk’ mertebesine erişmiş çevrenizdeki insanların, çocuğunuzun gelişimine zarar vermemesi çabasına giriyorsunuz. Bir mimar misali hayatını, çevresini dizayn etmek zorunda kalıyorsunuz.
Bağımsızlığını kazanması için, akranları ile aynı ortamda bulunmasını istiyorsunuz. Bunu gerçekleştirmeye çalışırken etrafınızda mayın tarlası gibi sorunlar belirmeye başlıyor. Normal bir şekilde, yaşı geldiğinde, elinden tutup beğendiğiniz bir okula yazdıramıyorsunuz mesela. Bir engelli maraton koşucusu gibi, karşınıza çıkan tüm engellerin üzerinden atlamak, bazen çarpmak, ama o koşuyu bitirmek zorundasınız. Çünkü kulağınızda, zihninizde hep bir “tik tak, tik tak” sesi… Zaman geliyor, zaman geçiyor diyor…
Okulöncesi dönemden, ilkokula, oradan orta okula, bu arada ergenliğe ve şanslıysanız liseye, nadir de olsa üniversiteye… Hatta çokkk şanslıysanız istihdam süreciniz de oluyor. Hayatınız bir anne olarak kaygılı, bol çabalı, kısmi tebessümlü, ara ara sağanak yağışlı, kapalı ve bulutlu düşüncelerle bir koşuşturmacayla geçiyor. Bu demek değil ki, nefessiz şekilde koşuyoruz fakat insanların kafasındaki mola kavramını yaşayacak bir zaman lüksüne de sahip olamıyoruz. Çünkü çoğunlukla kendimizi düşünmüyor ve kendimiz için yaşamıyoruz.
Bugünkü bol eforlu hayatımıza baktığımızda, bu kadar enerjik, bu kadar dayanıklı olabileceğimiz belki de hiçbirimizin aklına gelmezdi. Demek ki, mesele evlat olunca, geri kalan her şey teferruat oluyor. Bıkmamayı, yılmamayı, pes etmemeyi, düşmemeyi, düşsek de yerden kalkmayı o evlatlar sağlıyor. Bu enerjiyi bize onlar veriyor.
Bu arada bu şu demek olmuyor; anne böyle bir nükleer enerjiye sahip bir varlık olarak ortada koşuştururken, babalar süreci kenardan izleyebilir. Bir çocuğun gelişiminde anne kadar babanın da katkısı çok önemli elbette. Eğitimine de gitmeli, çocuğuyla ders de çalışmalı, sosyalliğine de katkı sağlamalıdır. Konumuz anne ve mola kavramları olduğu için yazının ana kahramanı, özel gereksinimli çocuğa sahip anneler oldu. Babaların ön planda olmasından da, biz anneler olarak çok memnun oluruz tabii : -) Ama anneler yaratılışları gereği farklı olduklarından mıdır bilmem, onların ebeveynliği çok başka seyrediyor. Hisleriniz, duygularınız, düşünceleriniz, fedakarlıklarınız çok farklı oluyor. O nedenle molayı pek düşünmüyorsunuz. Çocuğunuz hayatın hırçın dalgalı denizlerinde kulaç atmaya çabalarken, onu yalnız bırakamıyorsunuz, kenardan izleyemiyorsunuz. Fakat çocuğa bakım veren anne iyi ve sağlıklı olmalı ki, evladına da fayda sağlayabilsin.
Anne, yorgunluktan bitmişken, zihni soru işaretleri arasında boğulmuşken, ruhu bedenine dar geliyorken elbette çocuğuna da fayda sağlayamaz. Burada önemli olan husus annenin çevresindekilerin ona küçük esler vermesini sağlamasıdır. Babanın, teyzenin, halanın, amcanın ve başkalarının çocukla ilgilenip, anneye biraz zaman oluşturmalarıdır. Annenin arkadaşlarıyla buluşması için biraz zaman vermeleridir. Eğer onlar bunu akıl edemiyorsa anne açıkça bunu talep etmelidir. Çocuğu eğitimdeyken, kendine kısa molalar oluşturmalı ve bu molalarda sevdiği bir şeyleri yapmalıdır. Her ne kadar yaradılış olarak güçlü olsak da, sonsuz bir enerjiye sahip değiliz. Enerjimizi ve tempomuzu sürece göre ayarlamalıyız. Olumsuz enerji verenlerden, enerjimizi sömürenlerden uzak durmalıyız. Ve elbette başka çocuklarımız varsa, özel gereksinimli çocuğumuzu çevremizdeki birinci derece yakınlarımıza bırakıp, onlara da vakit ayırmalıyız.
Eğer ki, Kendimize gereken vakti ayırmazsak, trafikte “hız körü” terimi ile ifade edilen bir duruma düşeriz. Olaylara yaklaşımımız, alacağımız kararlar, tepkilerimiz bu yorgunluğumuzdan etkilenebilir. Bu yazı “Annelere Mola” gibi bir hak arama çalışması değil ama özel gereksinimli bir çocuk hayatımıza girdiyse mola da karşılanması gereken bir ihtiyaçtır. Bir daha vurgulamak isterim ki, çocuğa bakım veren kişi, toplumumuzdaki karşılığı ile “anne” her yönden ne kadar sağlıklı olursa, çocuğun gelişimi de bu durumdan o kadar olumlu etkilenir. Daha iyi hizmet verebilmek için şarj olmamız, yenilenmemiz çok önemlidir. Yoksa bir süre sonra tükeniş kaçınılmaz olur. Bu molalarda da mutlaka sevdiğimiz, ruhumuza gelen şeyleri yapmalıyız. Bazı konuştuğum anneler bunu çocuklarından çalınan zaman olarak görüyorlar. Oysa ASLA unutmayalım, biz ne kadar iyiysek çocuğumuz o kadar iyi olacak.
Umutlarımızın diri kaldığı, çocuklarımızın bağımsızlaştığı, yüzlerde tebessüm çiçeklerinin açtığı yarınlara ulaşabilmek dileğiyle, bir sonraki yazıya kadar hoşça kalın sağlıkla kalın : – )
Medipol’de otizme dikkat çekildi
HaberlerMedipol Üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen etkinlikte otizme dikkat çekildi. Etkinlikte konuşan ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan, “Tanıyı aldıkları gün ailelerin en büyük travmayı yaşadığı düşünülüyor ancak otizmle yaşamaya zamanla alışıyoruz.” dedi.
İstanbul Medipol Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim ile Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık tarafından ‘Otizm Farkındalık Ayı’ kapsamında etkinlik düzenlendi. Dr. Didem Güven öncülüğünde gerçekleştirilen etkinliğe Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Servet Bayram, Doç. Dr. Ülkü Tosun, Dr. Adviye Pınar Konyalıoğlu, Dr. Özge Özlü Ünlü ve Arş. Gör. Elif Gündoğdu Kılıçarslan başta olmak üzere çok sayıda akademisyen ve öğrenci katılım gösterdi.
YAKUPYAN: OTİZMLE YAŞAMAYA ZAMANLA ALIŞIYORUZ
Otizme dikkat çekilen etkinlikte Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği Başkanı Parin Yakupyan konuşma gerçekleştirdi. Yakupyan, Güney Kampüs’te yaptığı konuşmada otizm tanısı ile tanışma sürecini katılımcılara aktardı. Her annenin olduğu gibi kendisinin de çocuklarından büyük beklentileri olduğunu kaydeden Yakupyan, şöyle dedi: “Bu hayatta kendi gerçekleştiremediğim düşlerimi çocuklarım üzerinden gerçekleştirmeyi düşünüyordum. Çocuklarımı o hayallerle dünyaya getirdim. Yaşadığımız en büyük sorunlar ayrımcılık, dışlama, hor görme ve stigma. Otizmli çocukları olan aileler her zaman bunlara maruz kalıyor. Tanıyı aldıkları gün ailelerin en büyük travmayı yaşadığı düşünülüyor ancak otizmle yaşamaya zamanla alışıyoruz. Hayatımızda bir tempo tutturuyoruz ama asıl travma nedeni olan toplum tarafından dışlamayı aşamıyoruz ve bu her gün bizim için bir eziyete dönüşüyor.”
Uzmanlar Uyardı
Haberler, RöportajlarAilelerimizden bizlere ulaşan bilgiye göre, Zolguldak’ta bir özel eğitim kampüsü yapıldığı haber aldık. Duyumlarımız, otizmlilerle ilgili tüm özel eğitim, eğitim okulu ve sınıfı birimlerinin bu kampüste toplanacağı yönündeydi. Aileler bize bu konudaki endişelerini ilettiler. Söz konusu çalışmanın yapıldığı Zonguldak’taki birkaç yetkiliye bunu sorduğumuzda, sadece orta ve ağır otizmlilerin orada eğitime devam edeceği söylendi. Özel eğitim sınıflarının ve kaynaştırmanın yerinde duracağı açıklandı. Ama tabii kampüs ortaya çıkmadan ve fiiliyatı görmeden ne olacağı noktasında ailelerimizin kaygıları devam ediyor.
Biz aileler olarak ayrıştırmayı kabul etmiyoruz. Hukukçular, eğitimciler, akademisyenler de kabul etmiyor. Bu noktada herkes kaynaştırma eğitiminin çocukların faydasına olduğunu söylüyor. Çünkü bu sayede toplum içerisinde yaşamayı öğreniyor. Eğer onları kapalı kampüsler içerisinde eğitime yollarsak, mezun olduklarında nereye koyacağız? Çocuk okuldan çıktı… Ne olacak ona? Nereye gidecek? Nerede yaşayacak? Ailesi de yaşlanmış olacak. Bu yüzden, sosyal hayatı öğrenebilmesi için otizmli çocuklarımızı elimizden geldiğince akranlarıyla iletişimde desteklemek ve ileriki yaşları için de, ailelerinin yükünü hafifletmek amacıyla yaşam merkezleri kurulması gerekiyor.
FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ MESLEK YÜKSEKOKULU İLE GÖLGE ÖĞRETİCİLİK PROGRAMINI KONUŞTUK
EtkinliklerFatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Meslek Yüksekokulu’ndan Engelliler İçin Gölge Öğreticilik Bölümü akademisyenleri ile buluştuk. Davetleri üzerine katıldığımız ZOOM toplantısında, alanın farklı kesimleri yürütülen çalışmalar ile ilgili bilgi alarak fikirlerini dile getirme fırsatı buldu. ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan’ın da katıldığı toplantıda, bölümde çalışmalar yürüten akademisyenler ve sahadan deneyimli isimler bir araya geldi.
Teorik ve uygulama eğitimiyle akademik ve sosyal yaşamda özel gereksinimli bireylere destek olacak gölge öğreticiler yetiştirilen bölümde, gölge öğretici/kolaylaştıcı kişi olarak çalışma yürütebilecekler.
Özel gereksinimli bireyler, otizmli bireyler ve özellikleri, kaynaştırma uygulamaları, uygulamalı davranış analizi, öğretim yöntem ve teknikleri ve meslek etiği gibi başlıklarda dersler alan bölüm öğrencileri ülkemizde büyük ihtiyaç duyan bir alana hizmet edecekler.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Meslek Yüksekokulu’ndan Prof. Dr. Esra AKGÜL, Öğr. Gör. Seyit Ali SARI, Öğr. Gör. Sümeyra ÖZDEMİR ve Öğr. Gör. Zehra KURŞUN’a çalışmalarında alanın tüm paydaşlarının fikirlerini aldıkları ve konunun multidisipliner yapısına gösterdikleri hassasiyet için tekrar teşekkür ederiz.
Nitelikli Özel Eğitimin Neresindeyiz?
YazılarÖÇED Başkanı Parin Yakupyan: “Bir markanın ya da oluşumun kaliteli ve köklü olduğunu ispat adına ülkemizde sıklıkla kelimenin başına ‘hakiki, yeni, meşhur, tarihi…’ ifadeleri eklenir,” diyor. Peki, yaygın kullanılan bu sıfatlar özel eğitimin kalitesini de arttırır mı?
Hakiki, meşhur, has… Bunlar kelimenin başına gelince niteliğin arttırıldığı düşünülür. Özel eğitimin başına, bu kelimelerden birini getirirsek niteliğini arttırmış olur muyuz? “Hakiki Özel Eğitim, Meşhur Özel Eğitim, Öz Hakiki Has Özel Eğitim”… Bu işin ironisi tabii. Özel eğitim kelimesinin baş kısmına bu ifadelerden biri gelince, kalite ya da nitelik artmayacaktır.
Daha önceden kendi kendime sorduğum ve zaman zaman dillendirdiğim bir soru var “Özel eğitimin neresindeyiz?” diye. Sahi biz özel eğitimin nitelik olarak neresindeyiz? Ülkemizin her köşesindeki özel gereksinimli bireyler, nitelikli bir özel eğitime ulaşabiliyor mu? Özel eğitimin niteliği nedir? Göreceli midir?… Sorular, sorular… Birbirini kovalar durur.
Yıllar yıllar önce, çocuğumla otizm yolculuğuna ilk çıktığımda, aradan biraz süre geçince, alanda bir şeylerin eksik olduğunu gördüm. İşin içine girdikçe, aileler ile tanıştıkça, yurt dışından örnekleri araştırdıkça bu farkı açıkça seçmeye başladım. İlk baştaki o süreçte neler neler yaşadım. Çok iyi örneklere de rastladım, o zamanki azıcık bilgimle “Bu kadarı da olmamalı!” dediklerim de vardı. Kurum açma girişimim de bu nedenle oldu.
“Bireylerin bilimsel dayanaklı, nitelikli ve etik eğitime ulaşabilmesi” mottomuz olmalıydı. Eğer bireyler nitelikli özel eğitime ulaşabilirse, bağımsızlaşması kolaylaşacaktı. Hedefim ve başlangıç noktam buydu, bu yolda ilerlemeye de yıllardır gayret ediyorum.
Özel Eğitim…
Özel eğitim, özel gereksinimli bireyin ihtiyaç duyduğu, gelişimsel açıdan farklılıklarının bulunduğu alanlara yönelik verilen eğitimdir. Her çocuk farklıdır. Her bireyin ihtiyaçları, öğrenme yöntemi farklıdır. Çocuğun başlangıçta çok iyi değerlendirilmesi birincil koşuldur. Ayrıca verilen eğitim multidisipliner olmalıdır. Tüm paydaşlar ortak hareket etmelidir. Çok yönlü olmalıdır. Bireyin her gelişim alanına dokunmalıdır. Özelliklerini, yeteneklerini keşfetmelidir. Aile eğitimleri mutlaka izlemeli, belli koşullar altında o seansların bir bölümüne katılmalı ve programın şekillenmesinde paydaş olmalıdır.
Ülkemizdeki duruma bakacak olursak, devlet destekli kısımda seans sayıları çok yetersiz. Sistem neredeyse dört duvar arasına ve bir fasulye masaya sığdırılmış durumda. Eğitim, bireyin kameradan geçtiği süreyle belirleniyor. Dört duvar arasında hayatı yakalamaya çalışan bir sistem…
Maliyetlerin her yönden arttığı şu dönemde , seans başına biçilen değerle eğitimsel kalite düşürülmeye zorlanıyor. Eğitimci bu düzende istediği ekonomik koşullara ulaşamadığı için biraz tecrübe kazandıktan sonra alan değiştirmeye mecbur kalıyor. Devletin eğitimciye ödediği bedelle, özel eğitim merkezlerinde eğitimciye ödenen bedel arasında ciddi uçurumlar oluştuğu için; eğitimciler çoğu zaman bu alanda devam edemiyor. Devlet tarafından kurumlara ödenen bedel ile kaliteli ve tecrübeli eğitimci devamlılığı maalesef sağlanamıyor. Birçok yerde özel eğitim kurumunun sağlam temeller üzerinde olması sayesinde değil, eğitimci temelli ilerlenme yaşanıyor. Eğitimci kaliteli ve donanımlıysa gelişim oluyor, değilse olmuyor.
Ülkemizin farklı coğrafi ve iklimsel koşulları nedeniyle bazı bölgelerde on iki ay boyunca kesintisiz eğitime ulaşmak da mümkün olmayabiliyor. Eğitimciler kurum tercihi yaparken bölgesel koşulları da göz önünde bulunduruyor. Gerekli bütçeye sahip aileler çeşitli eğitim türlerine ulaşabilirken (duyu bütünleme, zihin kuramı, yoğun eğitim, spor, hareket eğitimi, PREP), bunu sağlayamayan aileler standart bir eğitimle hayata tutunmak zorunda kalıyorlar. Maddi durumu elveren aileler bir doktorun düzenli kontrolü eşliğinde eğitim hayatına devam ederken, durumu elvermeyen aileler devlet hastaneleri ile bu süreci yürütmeye gayret ediyorlar.
Devlet hastanelerinde alanlarında uzman, çok başarılı ve özveri ile çalışan hekimlerimiz olsa da, muayeneye ayrılan süre ve her muayenede farklı bir hekime denk gelmek danışanlar açısından çok büyük sorun oluşturuyor.
Özel Eğitimde Niteliksel Yatırımlar
Merkezlerin çoğu eğitimin niteliğine yatırım yapamayacak duruma gelmiş bulunuyor. Eğitimciler ise mesleki gelişimlerine bütçe ayıramadıkları bir döngüye girmek zorunda kaldılar. Özellikle pandemiden sonraki süreçte, İstanbul başta olmak üzere, birçok büyük şehirde de nitelikli ve donanımlı personel bulmak cidden çok zorlaştı. Aileler açısından ise, nitelikli eğitime ulaşmak yerine, sadece eğitime ulaşmak ön plana geldi mecburen. Eğitimde nitelik olmayınca da, çocuklarda beklenen ilerleme maalesef kazanılamadı. Ekonomik gücü azalan insanlar, büyük şehirlerde sadece yaşamaya odaklanmak zorunda kaldılar… Çoğu ailede Maslow’un ihtiyaç hiyerarşisinde sadece en alttaki temel ihtiyaçlar karşılanabilir durumda.
Özel Eğitim Merkezi Tercihi
Aileler merkez tercihi yaparken çoğu zaman sosyal medyayı referans alıyor. Günümüzün en güçlü yönlendiricilerinden biri sosyal medya oluyor. Bunu, tavsiye üzerine kurum arayışları takip ediyor. Aileler tanı sürecinde, tanıdan sonra tıkandıklarını hissettiklerinde bu arayışlara giriyor. Bu arayışları yaparken de çocuğunun ihtiyaçlarından çok, başkalarının önerileri etkili oluyor. Her birey farklı, her bireyin gelişimi farklı. Bireyin alacağı eğitim aynı olsa bile kat edeceği yol farklı olabiliyor. Bu nedenle ebeveynler çocuklarını çok iyi tanımalı, gözlemlemeli ve ihtiyaçlarını gerçekçi bir çerçevede kısa vadeden uzun vadeye doğru planlamalılar.
Eğitimde Aile Etkisi
Nitelikli bir özel eğitimin vazgeçilmez unsurlarından biri ailedir. Aile ne kadar bilinçli ve işbirlikçi olursa süreç o kadar faydalı işler. En iyi merkeze de gitseniz, en iyi eğitimcilerle de çalışsanız, aile işin içinde yoksa çocuğunun eğitimini izleyemeyip bunu hayatına genelleyemiyorsa bir şeyler hep eksik kalacaktır, o eğitim beklenen etkiyi göstermeyecektir.
Aileler geçmiş döneme göre çok daha bilinçli ve çocuklarının özel gereksinim durumunu daha erken fark ediyor. Fakat sadece bu noktada bilinçlenmek yetmiyor. Ailelerin tanıdan itibaren kurumların niteliğini sorgulaması gerekiyor. Özel eğitimle ilgili daha çok akademik çalışma yapılmalı, eğitimciler daha fazla eğitim alma gayretine girmeli, kurumlar kendilerini geliştirmek adına uzmanlarla/ uzman kurumlarla işbirliği yapma yoluna gitmeliler. Araştırmacılar, sadece kurumun sunduğu sosyal imkanlara değil, eğitimdeki ve eğitimci kadrosundaki niteliklere de bakmalılar.
Bu durumda biz ailelere yine büyük görevler düşüyor. Neyi talep ederseniz onunla karşılaşma ihtimaliniz artar. Nitelikleri belirleyici faktör olduğunuzu unutmayın. Birçok sistem arz talep üzerine kurulur. Alacağınız hizmetin özelliklerini siz belirlersiniz. Ailenin bilinci, özel gereksinimli bireyin alacağı eğitimin niteliğini kesinlikle etkiliyor.
Ülkemizde özel eğitimin çok da köklü bir geçmişi yok aslında. İşleyiş açısından birçok unsur, yeni yeni revize ediliyor. Son dönemlerde yapılan çalışmalar bizleri umutlandırıyor.
Ben 22 yıl gibi çok uzun sayılabilecek bir süredir özel eğitim maratonundayım. İlk 5 yıl sadece bir veli olarak, sonraki 17 yıl da hem bir veli, hem de bir kurum sahibi ve STK temsilcisi olarak koşturuyorum. Bu sistemde neler gördüm, neler yaşadım. Çok güzel anılarım da var, çok olumsuz olanlar da. Birlikte bu yola başladığımız çocuklarımızın bazıları maalesef bakımevlerinde. Bazıları evlerde zor koşullarda yaşıyor. Bazıları da üniversite bitirdi veya yaşamın içerisinde. Bu çocuklara baktığımda elbette spektrumdaki yerlerinin önemli olduğunu görüyorum ama geçmişte eğitim adı altında yapılan olumsuzlukları da biliyorum.
Bilimsel ve nitelikli özel eğitim; özel gereksinimli bir çocuğun hayatta kalabilmesinde çok çok önemli bir yer teşkil ediyor. Doğru davranışsal müdahaleler, istikrar, bilinçli ebeveyn, sosyal hayata katılım ve doğru beslenme bizim çocuklarımız için ‘olmazsa olmaz’dır.
Sonuç olarak çocuğumuz için gerekli olan özel eğitimi araştırırken sadece ambalaja odaklanmayalım. Ürün içeriğini okuyalım, araştıralım. Ürünü sunacakları sorgulayalım. İyi bir gözlemci, bilinçli bir ebeveyn olalım. Birey sadece eğitim alsın diye bir merkeze götürülmez, ihtiyacına binaen eğitim türleri bireye sunulur. İhtiyacı olmayan eğitimleri bireye dayatmak, gelişimsel fayda sağlamaz.
Tüm özel gereksinimli bireylerin nitelikli yoğun özel eğitime ulaştığı yarınlara kavuşmak ümidi ile…